offf şöyle tam da bahar zamanı , bi üç gün Bodrum'a kaçsak diye başlar cümleler...15 nisandan sonra. Ulaşılması zor hedefler hep cazibelidir . Oysa ki 3 gün Bodrum'a kaçmak için 1 gün en az yıllık izin kullanmak gerekir. Bodrum olunca Kaş olunca Çıralı olunca o yıllık izinden giden 1 günü hakeder ama İstanbul etmez , hadi etse de 1 işler birleştirilir yine de yoldan trafikten birşey anlaşılmaz.
İşte bugünlerde beynim yine bir başka çalışıyor. Ne zaman yurt dışına çıksam gelsem şu havaalanı 2 şer saat muhabbeti ile toplamda yolda harcanan zamana kafayı taksam 3 ay bende yola çıkmamak minimum zamanı yolda geçirmek ayarı geliyor.
Bu pazarın aynı 14 şubatlar gibi iğrenç olacağını biliyorum. Biliyorum çünkü 18 yaşımdan beri annemle organizasyon yapıyorum. Bundan sebep bu cuma annemle yakın çevrede değişik ve huzur verici neler yapabilirizi gündemime almıştım.
5 yıl Emirgan'da oturduğumuz için o lale zamanı Emirgan Korusuna bayılıyor ama ben fark ettim ki bunun için de pazartesi daha uygun bir gün. Bahar ayı okullar o alanı piknik alanı olarak değerlendiriyorlar yine tadı kalmıyor. Güzel mekanlar insan çoğalınca bir tuhaf gölgeleniyor. Dolayısı ile bu seçeneği eledim ama mayıs geçmeden aklımda.
Büyük Ada Aya Nikola Otelin'de kahvaltı vardı yine aklımda. Ama cuma sabahı hava yağdı yağacak gibi olduğundan araya da deniz yolu girince Kaan'la cesaret edemedim. Bu da haziran ayında bir hafta içi gün aklımda.
O olmaz bu olmaz derken Gaye , Poyrazköy'den bahsetti. İş bu ya şu İstanbul'da gerçekten gitmediğim toplasanız 4-5 destinasyonu aşmaz burası da öyle , çıktım yola internete de bakmadım ve Gayeyi ararım dedim cebi kapalı.
Beykoz, riva derken , anadolu feneri ve seracı amcaların tarifi ile TAŞLIHAN ve Poyraz Köy Limanını buldum. Annem , ben ve Kaan dışında ortalıkta kimse yoktu. Bulutla gölgeli güneş, terk edilmiş ve kumu neşe veren plaj , bomboş bir çocuk parkı, tekneler ve İstanbul'un ucundayım... Teşbih değil İstanbul'un ucundaydık...Gemiler resim gibiydi, tekneler oyuncak...
TAŞLIHAN'da sigara böreği ve çay keyfi yaptık. Heryer o kadar boş ki evet araba kullanırken ara ara tırsmadım desem yalan olur ama o kadar değdi ki. TAŞLIHAN'dan içimize çektiğimiz orman ardı deniz manzarası tam göğsüme mentollu sprey sıkmışım gibi ferah bir yer açtı.
Ataşehir'den yola çıkınca 40 dakika sonra denizin kenarında bir köy var işte gerçek köy.
Ne düşündüm ? Hani aman da ben bahçeli ev doğal hayat peşindeyim narına trilyonlar vererek sitelerde çocuk büyütüyoruz bu da bizim en büyük yalanımız.
Çünkü orada yanında derme çatma kümesi olan gerçek köy evleri var.. Gerçek bir doğa gerçekten 40 dakika sonra var. Kalamış Marina değil çekek yeri var.
Çekmeköy konseptli peyzajı yapılmış sitelerin bahçeleri mi gerçekten doğal olan.
Ya da bizim doğalımız buysa kendimizi kandırmayalım ben doğayı seviyorum diye.
Dedim ya bırak starrbucks'ı heryer kapalı bakkal dışında. Sanırım balıkçı bile hsonu açılıyor ya da belki akşam üstü.
Geze geze Anadolu Kavağında Deniz Çupramızı yedik. Sanırım 300 kişilik farklı diller konuşan bir turist kafilesi vardı ve bizden kimse yine yoktu :(
İstanbul doyulmaz bir yer...
Doyasıya yaşamak gerek...
Kaçmak, mekanlara ve zamanlara suç atmak bizim kolay kaçışımız...
Neyi sevdiğimize karşın sahip olamadığımız zavallı farkındalığımız...
Standartlaştırdığımız beyin kalıplarımız...
O kalıpları kırmak o kadar küçük devrimlerle büyük refahları sağlıyor ki...
Nefes alınası zamanlar yaratabilmek için kendime beynimde yol açabilme gücü diliyorum başka da birşey değil...
He bu arada benzin harcaması dışında dün herşey 3 kişi için toplam 120 tl'ye mal oldu. ( doyasıya balık ve börülce, taptaze sıcacık börek peynir çay keyfi dahil....)