27 Nisan 2012 Cuma

hediyeler ve taşınmalar...

Babaannemin paskalyası ile isim günü aynı gündür... Vatikan'ın etrafından aldığım Meryem Ana, mumlar ve melekleri götürdüm. O kadar güzel seviniyor ki hediye alınca.
Anneannem öyle değildir. Hediyeye ne gerek varcılar ekibindendir kendisi. Annem o'na hediye alacağı zaman kasılır da kasılır.
Kumaşın, yünün , dikişin her ikisi de iyisini bilir. Babaannem çok uzun düre terzilikle para kazanmış biri anneannem ise Burdalardan patron çıkararak uzun süre elbise hatta palto diken bir kadın. İyidir ikisi de. Ne diktilerse çocukluğumda yoldan çevrilirdim. Annem için de öyle olurdu. Annem zaten 30 yaşında Buğra'yı doğurana kadar 36 bedendi, ne giyse Burda modeli gibi dururdu. Sonuç olarak kaliteyi anlamak konusunda birinin birinden üstünlüğü yok.
Ama anneanneme sevdirmek beğendirmek zor gibi gelir hep. Oysa ki çocukluğumda evine gidince kule yaptığım her renkten yumurta kapları hediyedir ve çok kıymetlidir mesela. Öyledir de hediyeyi açınca ah ne zahmet ettin dediği için belki de bir heves kalır kursağında.
Babaanneme koku da alsan , fular da alsan ev havlusu da alsan sanırsın ki o'nun hayatında devrim yarattın.
Ne iyi hediye seçtim dersin omuzların dikleşir.
Böyle farklılar işte.
Anlatması zor.
İkisini de çok seviyorum...
Yaşlarını hesaplamak sinirimi bozuyor.
İstikrar istediğimde anneannemin kitap raflarına sığınıyorum , neşe ve canlılık istediğimde babaannemim uzo şişelerine...
Her ikisinin de o kadar çok ağzından EN SEVDİKLERİ olduğumu duydum ki.Hep layık olmaya çalıştım.
Salı gün ki ziyaretimde Babaannem taşınıyoruz dedi.
Babam sağolsun konu Teşvikiye - Nişantaşı arasında dönse de biz çok taşındık.
Taşınmak olay bile değildir ama o taşınacaksa durdum...
Babaannem Kurtuluş'ta doğmuş büyümüş evlenince şimdi BJK Plaza ve W Hotel ile bilinen Valide Çeşme'ye taşınmış. Taşlık Parkı ( Swiss Otel'in olduğu yer ) hatta Gazinosunda aşkını yaşamış, Topağacında çocuklarını büyütmüş, boşandıktan sonra Kurtuluş'ta ağbisinden kalan 4 katlı Rum evinde yaşamıştı.
Halamla birlikte oturmaya karar verince bu ev Ortodox vakfı'na bağışlandı. Halam da evlense de boşansa da hayatını hep Pangaltı ve Kurtuluş'ta sürdürdü. Öyle ki; ev seçecekleri zaman aaa orası uzak dedikleri yer Feriköy olurdu. Son Durak'tan ev bakmazlardı. Sadri Maksudi Arsal sokakla Bilezikçi sokak arasında ki merkez göbekte sürdürdüler hayatlarını...
Galeri 74'ten şiş alınır, tığ örülür, ORKO'dan alışveriş yapılır, yıllarca aynı kuaförde saç boyatılır, eczane ve manikurcu eve gelirdi. BAHAR Pastanesinin pastaları ile doğumgünü kutladık
Şimdi babam Florya ile Küçükçekmece arasında göl manzaralı ağaçlı bir binanın giriş katına taşıyormuş onları.
Bu tanım işte tam babaanneme göre İYİMSERliğin doruğu....
İnsan 81 yıl yaşadığı yeri bırakırken anca 'o' ise bu yorumu yapar...
Canımsın benim orada da çok mutlu ol...

10 Nisan 2012 Salı

dün vardın...bugün yok...

çok severdim...
kendine has gülüşünü...
çok isterdim bir yerlerim benzesin...
çok derin ama çok naif bulurdum...
sevdanın ölüm de dinlemediğini onunla fark etmiştim.
neye dokunsa içime ılık sular akardı...
sürpriz gibiydi bir işin arkasından onun çıkması...
entellektüel kapasite evimize girip çıkan bir teyzenin yüreğiyle birleşince beni tanıyor, o da beni biliyor gibi hissetmişim meğer...
dün vardı bugün yok...
keşke bu kadar içselleştirdiğimden kendisini yazıverseydim bir maille...
geçtiğin yollar gülüşün gibi bahar bahar olsun...
yaman'a benden de selam söyle...
çok sevdi herkes seni çok, pamuklara sarsın bu sevgi seni orada...

10 Nisan 2030....

kapı çalıyor...
Bodrum'da bir Nisan sabahı...
Yazılarımı yayınlayan dergilerden biri elimde...
Kim ki diyorum..Bu saatte...
Üzerimde koton bir sabahlık...
Bodrum Nisanı bu hava 22 derece...
Parke hafif çıtırdıyor, ayaklarım çıplak, üzerine bastıkça...
Bodrum yaramış bana...
Saçlarım kırlarmış ama parlak, kilom 62, yüzüm dingin...
Tırnaklarım kısa ama bakımlı...
Uçuş, uçuşum...
Yüzümde telaşı bırakmış karşılık beklemeyen bir gülümseme...
Bitki çayı içiyorum porselen beyaz fincanımda...
Jay jay jhonson çalıyor hafiften...
Mutfağın camı aralık...
Tılsım ara ara bahçeye çıkıyor, giriyor bu camdan...
Kelebek avlıyor, sinek avlıyor...
Kapıyı açıyorum, İstanbul'dan kim bilir bu sefer kim gelmiş ?
İçimde kim geldiyse iyi ki gelmiş duygusu...
Mutfakta latince yazıların süslediği kurabiye kavanozum hep dolu...
İncir reçeli...
Zeytinim, domatesim hep 4- 5 kişilik...
hep hazırım misafire, habere ama dünyam bunlardan ibaret değil...
Limon yetiştirmeyi öğrenmişim...
Sardunyaları ölümden döndürüyorum...
Kapıyı açıyorum , Bodrum güneşinin üzerine benim en büyük güneşim doğuyor.
Nasıl yakışıklı, nasıl heybetli...
Kaan sürpriz yapmış !!!
Nasıl sarılıyorum, kokusunu içime çekiyorum...
Öpmeye doyamıyorum...
'Paskalya tatili annem, sen bilirsin, kaçtım 3 günlük' diyor, Fransa'dan çikolata yumurta getirmiş...
İstanbul'da bekleyen arkadaşı çok bize kala kala 3 gün kalmış...
Yeter ama diyorum, nasıl mutluyum...
Tam mutfağa geçerken bahçe kapısından sabah yürüyüşünden atmaya kıyamadığı Alman Milli Takım eşofmanı ile Kerm giriyor...
Kaanimo, Aslan Oğlum ! diyor...
Ooo göbek yapmışız Babam ! diyor Kaan...
Kerm ciddiye alıyor hemen, bir Kaana bakıyor , bir kendine hemen kahvaltıda az yiyor...
Ara ara aynadan kendini görmeye çalışıyor...
Kaan , Sanat Tarihi okuyor , Fransa'da...
Bize son olanları anlatıyor, Ekonominin ne kadar çıkmazda olduğunu, Fransa'nın turizme mahkum olduğunu, yine de akademik kariyer için oranın daha uygun olduğunu düşündüğünü söylüyor.
Yutkunuyor, o'nu seçimleri ile başbaşa bırakmanı doğru olduğunu bilmenin şişkinliği ile konuyu değiştiriyoruz.
Tılsım'a bakıyor, 'anne bir kedi kaç yıl yaşardı ? ' diyor.
En fazla 25 diyorum...
Tılsım'ın 23 yaşında olduğunu fark ediyor susuyoruz, içimiz burkuluyor...
Bir kez daha pişman oluyorum Tılsım'ı bebeği olmadan kısırlaştırdığıma...
Saat 11.00'de Marina'da KOÇluk randevum var.
Ertelesem diyorum.
Yok biz biraz tekneye bakmaya gidelim, baba oğul takılalım diyorlar, bozuluyorum ama alışmışım...
Kerm teknenin keyfini iyiden çıkarmaya başlamış ama tüm eziyetini Allaaddin'e çektiriyor.
Fatih'ten gelen para ile maaşını ödediği Alaaddin o'na duyduğu saygı ve dürüstlüğü ile çaktırmadan Kermin de en iyi arkadaşı olmuş...
Sweatshirtunu katlayıp Kaan'ın odasına götürürken, cebinden bir resim düşüyor.
Bukleli saçlı bir kız resmi.
Fotoğrafları hala sadece internet ortamından görmenin yetmemesi bana iyi geliyor.
İçimi bir heyecan ,merak sarıyor.
Balık yemeğe gittiğimizde Gümüşlük'e didiklemek istiyorum ama nuh diyor Kaan anlatmıyor.
Küçük bir kız çocuğu gibi alınganlık yapasım var ama karizmamı da çizdirmek istemiyorum.
Saat 13.30'da başlayan yemeğimiz şarabımız ve sohbetimizle hava serinlerken 16.00'da son buluyor.
Hepimize erken bir uyku çöküyor.
Ben kullanırım diyor Kaan...
Yine ben geçiyorum direksiyona...
Bu direksiyon bende olduğu için herşey bu kadar mükemmel inancı hiç geçmiyor çünkü :))
Akşam üstü kestirmesinden sonra tokuz çok tokuz, yürüyüşe çıkıyoruz.
Kaan kopuyor ara ara bizden ama olduğu kadarı bile bize iyi geliyor...
Kerm yine havalı, yaşlılıkla cümleleri daha yakışmaya başlamış :)
2030 yılında bir nisan günü böyle geçiyor....

7 Nisan 2012 Cumartesi

hep benimle kal...

Bir gün ummadığınız bir saatte bir sms düşüyor telefonunuza...
Ortak bir arkadaşınız; ........ annesini kaybetti yazıyor.
Tüm kötü haber anları gibi o anda donuyor....
İçiniz donuyor, ruhunuz donuyor, eliniz donuyor, sesiniz donuyor...
Bir yanınız deli gibi aramak sesini duymak istiyor arkadaşınızın.
Diğer yanınız dur diyor şimdi bir de sana mı dert anlatsın ?
Sen bir zamanlar yakın arkadaşıydın, durmalı mısın, koşmalı mısın ?
Çok ağır yükü beraber taşısanız hafifler mi ? Siz ve üzgün sesiniz iki katı yük mü olursunuz yoksa ?
Genç kızlığınızda bazen evde konuşamadıklarınızı konuştuğunuz, her daim derli toplu evinde kendinizi rahat hissetiğiniz, mutlaka mutfakta hazır böreği olan , çayı ne ara demlediğini anlayamadığınız, bir nevi ablanızdı kayan yıldız bu sefer.
Kızı ile ilgili dedikoduları arkadaşınız odadan çıktığında size sorar ağzınızdan laf almaya çalışırdı.
Sizin sırlarınızı saklar, akıl verir , annenizin aksine esprisini de yapar ama kendi kızı ile ilgili konular olduğunda tek kaşı havaya yükselirdi.
Yarım saatte bir yanınıza uğrar , aç mısınız kızlar bahanesi ile konuşulanlara ortak olmak için elinden geleni yapardı.
Ve hiç aramak, sormak da gelmemişti aklınıza... Kim bilir belki de lise mezuniyetinden bu yana...
Şen kahkahalar atan, hafif şişman, sağlıklı yanakları ile hastalığı ölümü hiç ama hiç çağrıştırmayan kare kare fotoğrafları hemen belirdi hafızanızda...
Aslında kızı kadar o da arkadaşlık gerçek bir ablalık yapmıştı ...
Siz 15-16 yaşlarındayken söylediği bir kaç sözü belki de hep aklınıze geldi yaş aldıkça.
Sizden yaşca büyük erkek arkadaşınıza karşı temkinli olmanız için 'bal olsan kaç gün yenirsin düşün , kızım ' demişti mesela.
Ne kadar haklıydı ? Anlamak için zamana ihtiyacınız vardı...
Ne rahattım evinizde, ne güzeldi böreğiniz, ne çabuk olurdu çayınız, içimi ısıtırdı şen kahkanız deseydiniz, diyebilseydiniz keşke...
Peki nasıl başlanır ki kayıp anne ise arkadaşa edilecek söze ...
Anlamsız değil mi tam da o anda başın sağolsun demek...
Moral vermelisiniz, destek olmalısınız , olmalısınız ya...
O an kendi annenizi ve bunu düşünmeden devam eden süregelen ilişkinizi düşünüyorsunuz bir yandan.
Belki sabah aradı yoğunum dediniz ve dinlemediniz bile.
Belki sadece kardeşinizden şikayet ettiği için bunaldınız, yüzünüzü astınız.
Belki çok uzun zamandır gidemediniz yanına.
Kalbinizin tam da üzerine yoğun ağır civa yüklü bir hava çökmüş bir yandan yine de ohh çekiyorsunuz.
Annenizin aklına gitmek gelmesin diye en çok annenizi aramak geliyor içinizden , yok duymasın ne gerek var aynı yaştaydılar diyor annenizden de saklıyorsunuz..
Sıkı sıkı sarılmak  3 yaşında iki yanı örgülü saçları küçük bir kız çocuğu gibi dizinde yatmak ne olduğunu neden o hale geldiğinizi anlatmak ağlamak ve hep benimle kal anne demek istiyorsunuz.
Büyük ihtimal koca kadınsınız ya yapmıyorsunuz keşke yapsanız...
Tüm annelerin gitmesi için hep çok erken değil mi ?
Ne çok yapmaları gereken var hep...
Ne çok sorulması gereken...
Ne çok sizce bilinmeyen onca çoktan çözülmesi gereken...
Ne çok insan var birlikte oturulup kızılması gereken...
Ne çok huyu var değil mi annenizin daha düzelmesi gereken..
Ne çok huyunuz var değil mi annenizin düzeltmesi gereken...
Ne çok cümlesi var daha isyan ettirecek özel hayatınıza müdahale eden...
Ne küçük bir hayatınız var değil mi onsuz müdahale bile gerektirmeyen...
Vakit kendi annemize ve hayatımıza değen tüm annelere kendi bildiğimizce çok geç kalmadan teşekkür etme vaktidir.
Kiminin esprisi, kiminin yağmurlu bir günde verdiği şalı, kiminden öğrendiğiniz bir özlü söz, kiminin üşenmeyip size sardığı dolmalar için...
İyi ki yaptın diyeceksiniz inanın...
Haydi şimdi; Tüm annelere biz KİM olursak olalım anne kimliklerini teslim edelim...

1 Nisan 2012 Pazar

ve parti biter, duygular kalır...

söyleydi ilk cümleler....
evet 5 haftalık hamilelik var....
bak kese burada...,
dur bakalım kalbi evet kalbi de oluşmuş , 4 gün sonra gelirsen sesini dinletirim....
hazır mıyım ? değil miyim ? sever miyim ? sevilir miyim diye geçen dokuz ayın sonunda
narkozdan çıkış anım...
Ahu Hnm Ahu Hnm Ahu Hnm bir oğlunuz oldu....
Oğlum mu ?
Kaan ilk gururu ne yalan söyleyeyim kendim 9.5 kg alıp sen 4 kg doğduğun an yaşattın.
Annem odaya getirilirken az kilo aldıgım için senin kilon adına kaygımı biliyordu ve ilk Bade 4 kg bebeğin dedi.
Bebeğim mi ?
Sonra henüz narkoz etkisi tam da geçmemişken elime verdiler seni.
Dünyanın en güzel bebeği, nasıl dedim Tanrım ?
Nasıl bu kadar güzel ?
Bir bebekte doğum şişliği olmaz mı?
Biraz olsun gözü kapalı olmaz mı?
Cin gibiydin doğduğundan 1 saat sonra...
Çok ama çok güzeldin...
İlk an itibari ile yaygaracılık var serde farkındayım :)
Hastane uyudu, tüm bebekler uyudu, tüm yenidoğanlar uyudu sen o gece meme emmekten bense emzirememekten hiç uyuyamadık ...
Şimdilerde sanırım anneannenden bir söz öğrendin, söylediğinde mest ediyorsun insanı ...
SEN BENİ MUTLU ETTİN...
Bugün 3 . yaş doğumgününü kutladık ve sana yemin ederim doğduğun beri her gün yanında olduğum her an en en zorlandığımda bile SEN BENİ MUTLU ETTİN...
Kendine has karakterin , becerikli halin, herşeyi ne ileri ne geri hep normal zamanında yapışın, aceleci ruhun, taleplerin , kızgınlığın, uzatmaların ama açıklıkla sevişin , kendi halindeliğin, eğlenceli duruşun, derin farkındalığınla hep ama hep mutlu ettin....
Bugün sana tam istediğin gibi 50 kişilik büsbüyük bir parti verdik...
Tren Thomasla süsledik heryeri...
Sipariş ettiğin Tren Thomaslı pastanı kestik...
Tek amacı var bunların yaşattığın mutluluğun bir parçasını da olsa sana da yaşatmak...
Ve müzik kesilip 5-6 dostumuz kaldığında partimizde , o sessizlikte sesin yükseldi....
İYİ Kİ DOĞDUN KAAN...
Kendine bunu söylüyordun....
Hep böyle düşündüğünü duymayı nasip etsin Allah bana...
Gerçekten iyi ki ama iyi ki doğdun...
İyi ki hayatımıza SEN doğdun...
Hep GÜNEŞ gibisin...
Kendi ışığınla parla hep ...
Canımsın, yavrumsun, oğlumsun, bebeğimsin , herşeyden ötesin...
Nice mutlu yaşlara...