10 Nisan 2012 Salı

10 Nisan 2030....

kapı çalıyor...
Bodrum'da bir Nisan sabahı...
Yazılarımı yayınlayan dergilerden biri elimde...
Kim ki diyorum..Bu saatte...
Üzerimde koton bir sabahlık...
Bodrum Nisanı bu hava 22 derece...
Parke hafif çıtırdıyor, ayaklarım çıplak, üzerine bastıkça...
Bodrum yaramış bana...
Saçlarım kırlarmış ama parlak, kilom 62, yüzüm dingin...
Tırnaklarım kısa ama bakımlı...
Uçuş, uçuşum...
Yüzümde telaşı bırakmış karşılık beklemeyen bir gülümseme...
Bitki çayı içiyorum porselen beyaz fincanımda...
Jay jay jhonson çalıyor hafiften...
Mutfağın camı aralık...
Tılsım ara ara bahçeye çıkıyor, giriyor bu camdan...
Kelebek avlıyor, sinek avlıyor...
Kapıyı açıyorum, İstanbul'dan kim bilir bu sefer kim gelmiş ?
İçimde kim geldiyse iyi ki gelmiş duygusu...
Mutfakta latince yazıların süslediği kurabiye kavanozum hep dolu...
İncir reçeli...
Zeytinim, domatesim hep 4- 5 kişilik...
hep hazırım misafire, habere ama dünyam bunlardan ibaret değil...
Limon yetiştirmeyi öğrenmişim...
Sardunyaları ölümden döndürüyorum...
Kapıyı açıyorum , Bodrum güneşinin üzerine benim en büyük güneşim doğuyor.
Nasıl yakışıklı, nasıl heybetli...
Kaan sürpriz yapmış !!!
Nasıl sarılıyorum, kokusunu içime çekiyorum...
Öpmeye doyamıyorum...
'Paskalya tatili annem, sen bilirsin, kaçtım 3 günlük' diyor, Fransa'dan çikolata yumurta getirmiş...
İstanbul'da bekleyen arkadaşı çok bize kala kala 3 gün kalmış...
Yeter ama diyorum, nasıl mutluyum...
Tam mutfağa geçerken bahçe kapısından sabah yürüyüşünden atmaya kıyamadığı Alman Milli Takım eşofmanı ile Kerm giriyor...
Kaanimo, Aslan Oğlum ! diyor...
Ooo göbek yapmışız Babam ! diyor Kaan...
Kerm ciddiye alıyor hemen, bir Kaana bakıyor , bir kendine hemen kahvaltıda az yiyor...
Ara ara aynadan kendini görmeye çalışıyor...
Kaan , Sanat Tarihi okuyor , Fransa'da...
Bize son olanları anlatıyor, Ekonominin ne kadar çıkmazda olduğunu, Fransa'nın turizme mahkum olduğunu, yine de akademik kariyer için oranın daha uygun olduğunu düşündüğünü söylüyor.
Yutkunuyor, o'nu seçimleri ile başbaşa bırakmanı doğru olduğunu bilmenin şişkinliği ile konuyu değiştiriyoruz.
Tılsım'a bakıyor, 'anne bir kedi kaç yıl yaşardı ? ' diyor.
En fazla 25 diyorum...
Tılsım'ın 23 yaşında olduğunu fark ediyor susuyoruz, içimiz burkuluyor...
Bir kez daha pişman oluyorum Tılsım'ı bebeği olmadan kısırlaştırdığıma...
Saat 11.00'de Marina'da KOÇluk randevum var.
Ertelesem diyorum.
Yok biz biraz tekneye bakmaya gidelim, baba oğul takılalım diyorlar, bozuluyorum ama alışmışım...
Kerm teknenin keyfini iyiden çıkarmaya başlamış ama tüm eziyetini Allaaddin'e çektiriyor.
Fatih'ten gelen para ile maaşını ödediği Alaaddin o'na duyduğu saygı ve dürüstlüğü ile çaktırmadan Kermin de en iyi arkadaşı olmuş...
Sweatshirtunu katlayıp Kaan'ın odasına götürürken, cebinden bir resim düşüyor.
Bukleli saçlı bir kız resmi.
Fotoğrafları hala sadece internet ortamından görmenin yetmemesi bana iyi geliyor.
İçimi bir heyecan ,merak sarıyor.
Balık yemeğe gittiğimizde Gümüşlük'e didiklemek istiyorum ama nuh diyor Kaan anlatmıyor.
Küçük bir kız çocuğu gibi alınganlık yapasım var ama karizmamı da çizdirmek istemiyorum.
Saat 13.30'da başlayan yemeğimiz şarabımız ve sohbetimizle hava serinlerken 16.00'da son buluyor.
Hepimize erken bir uyku çöküyor.
Ben kullanırım diyor Kaan...
Yine ben geçiyorum direksiyona...
Bu direksiyon bende olduğu için herşey bu kadar mükemmel inancı hiç geçmiyor çünkü :))
Akşam üstü kestirmesinden sonra tokuz çok tokuz, yürüyüşe çıkıyoruz.
Kaan kopuyor ara ara bizden ama olduğu kadarı bile bize iyi geliyor...
Kerm yine havalı, yaşlılıkla cümleleri daha yakışmaya başlamış :)
2030 yılında bir nisan günü böyle geçiyor....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder