Öyle ki, bu konuya karşı bir duruşum olması gerektiğini düşünerek başlıyorum belki ayarsızlığa.
Bence ben yemek yapmayı seviyorum da sevmediğim, takıldığım, engellendiğim ve kendimi engellediğim bir şeyler var.
Birine, birilerine çok da attım topu yıllardır. Annem şöyle dediydi, babam böyle yaptıydı, kocamın tepkisi demotive edici...Eeeee seviyorsan seviyorsundur yaparsın.
Ben bu konuda BABAANNEM gibi olmak isterim. Öyle örnek alınacak biridir ki...
Ben şimdi düşünüyorum da; din ayrımından ziyade yaşadıkları Valide Çeşme- Topağacı hattında namı çapkınlığı ve delilliği almış yürümüş Dedemin, bu sıfatlarından korkmuşlardır diyorum. Korktukları kadar da çıkmış dedem. Babaannem boşandıktan sonra dedeme; babam ve halamla kavga etmelerine sebep olacak herşeyi dedi de ; bir yakışıklılığına laf ettirmedi. Gerçekten de yakışıklıymış. Çok güzel giyinir ve etkilemeyi çok iyi bilirmiş. Babaannem , 14 yaşındaki Rum kızı Anastasia, Deli Kazım'a sanırım aralarında 9-10 yaş vardı çok aşık olmuş. Tepe Başı'ndaki Balo çıkışı yolu kesilecek kadar kendisine de aşık olduğunun farkında yaşamış, diyor ki; ben giyindim , süslendim ama aslında Balo için değil ( zaten boyu 1.75, o kadar havalı ki) çıkışa da geleceğini biliyordum,o'nun için giyindim, olan çocuğa oldu, kötü dövdü Kazım oğlanı :) ... Dedem son nefesinde yeni karısına Tasula gelsin diyecek kadar çok sevmiş babaannemi de , gerçekten iflah olmaz bir çapkınmış.
Ben bir kadın olarak babaannemden başka bu kadar çok acıklı aldatma bir de üzerine üste çıkma hikayesini hicivle, sakinlikle anlatabilen, anlatabilecek bir kadın tanımadım. Tanıyabileceğimi de sanmıyorum.
Öyle ki, bu çapkınlıklar yüzünden , zor günler, parasız günler , evsiz günler, 3 çocuğun sorumluluğu ile başbaşa kalınan günler yaşamış.
Her biri ayrı hikaye...
Birinde babaanneme bir bilgi geliyor, Kazım şehir dışında değil, Kurtuluş'ta bir kadınla diye.
Babaannem iz sürüyor. Kadının bodrum katındaki evinden çılgınca müzik sesi geliyor.
Cama eğiliyor babaannem perde aralık, Dedem rakı içiyor, masada türlü mezeler, kadın kaşık havası oynuyor dedeme. SEN HANCI - BEN YOLCU.....
Babaannem dayanamıyor camdan içeri bağırıyor, SEN HANCI - BEN YOLCU...
Dedem ; fırlıyor evden, babaannemi kovalıyor, gecenin bu saatinde çocuklarını bırakıp nasıl çıkarsın diye....
Bu bana öyle komik anlatıldı ki yıllarca hep kahkahalarla güldük. Kendi de gülüyor çünkü, DELİ bi de bana kızdı diye...Kıskanmadın mı babaanne diyorum? Ayyy aynı at gibiydi kadın diyor , bir de at gibi gülüşünü yapıyor kadının elinde tahta kaşıkla, katılıyorsun gülmekten..
Bu bir Türk Kadını bakış açısı kesinlikle değil. Başka birşey...Daha niceleri var.
Kadın masaya dizmiş mezeleri diye anlatınca ben hep ne alaka dedim, oysa ki; bugüne kadar yediğim en güzel mezeleri ben ; babaannemin elinden yedim.

Hem Yunan mezeleri hem de arnavut ( arnavut ciğeri ), ermeni ( abagannuş ) komşulardan dolayı tüm kültürlerin yemeklerini yedim.
Türk yemeklerinde de ciddi ustadır. Zaten bir kere olsun Rum'um demedi. Asla Rum lehçesi ile konuşmadı. Hiçbir karışıklıkta Yunanistan'a hak vermedi. Lokumun da dönerin de Türklerin olduğunu üstüne basa basa tartıştı. Çünkü o, hep bilinsin istedi, o Rum tabaalı Türk'tü...
Ben o'nun her yaptığını delice zevkle yerim de en çok çerkez tavuğunu severim.
Bir kere öyle bir zevkine varıyor ki; yemek yapmanın, tavuğu alıyor , haşlıyor, haşlıyor, haşlıyor....Sonra açıyor televizyonunu, saatlerce o tavuğu didiyor. Ne zaman ki; rondodan tavuk geçirip yaptım oldu dediler, ÇERKEZ TAVUĞU görmez, yiyemez oldum ben.
Mesela, TARATOR'u yııllarca mayonez katılarak yapılan birşey sananlara şahit oldum. Günler öncesinden bayat ekmek biriktirir babaannem. O kadar çok ceviz koyar ki içine başka bir şey olur onun TARATOR'u.
Maddi durumu ne kadar sıkıntıda olursa olsun...Sofrasında hep meze vardır. Ve malzemeyi bol tutmak şarttır o'nun kitabında.
Babaannem bir zeytinyağlı dolma yapar o kadar çok malzeme alınır ki, değme etme yemeği daha ucuza gelir.
Koliva bizim aşurenin benzeri Hristiyanların tatlısı ama susuz yapılır. O'nun; Kolivasında badem şekerleri, buğdaylar türlü içerik bulunur...
Gocunmaz, üşenmez, yarını düşünmez ...Hayatı da böyle o andan zevk alarak geçiriyordu aslında...
Çok genç yaşta ayakları ile ilgili sorun yaşadı. Hangi haftasonu nerede olduğunu bilemeyeceğiniz kadar çok gezen babaannem bastona bağlı kaldı ...sanırım 55-60 yaş arasındaydı.
Çok üzülerek anlattı, ah maniçamu ah ayacıklarım diye ama sanki çok üzülerek yaşamadı.
Uzunca yıllar tek başına yine Kurtuluş'ta 3 katlı bir Rum Evi'nin katlarını 2 arkadaşı ile bölüşerek yaşamayı tercih etti. Ayağım böyle, bana biri baksın demedi. Hep gelelim yanında olalım diye sitem etti o ayrııı...
YEMEK YAPMAK ile dansı o ayaklarla bu evde de devam etti. Uzo'su hep hazırdı ama asıl Türk rakısı sever, haftada 1 ızgara balığını tek kendi yese bile yaptı, Paskalyasında yumurtalarını boyadı, tavşanlı, horozlu çikolatası hazırdı, Paskalya çöreğinin içine para sakladı. İnsan tek kişilik , zeytinyağlı yapar mı? Tek kişilik yapıyordu ki, yarın da tazesini yapabilsin diye.
Ben her pazar kiliseye giderek ve 5 yaşına kadar yanında Rumca konuşarak büyüdüğümden tüm ritüellerine hep yakın hissettim kendimi.
Odasında mumları, Meryem Analar'ı....Hiç küsmedi ...
Şimdi öğrendiklerimle bakınca İÇ MOTİVASYON'un hası...
Benim bayramları, doğum günlerini abartık yaşama ( böyle bir damga yedim bende kabullendim , yazarken farkettim bence layığı yaşama ) güdüm de tamamen ondan geliyor. Baktım yeni evimizin her yanı fotoğraf olmuş, bu da ondan taşıdığım bir huy...Her yılbaşı ağacını hazırlar ve altına hediyelerini dizer...Ben de öyleyim..Çok güzel kadeh tokuşturur, ben de bayılırım...
Keşke yemek yaparken de o'nun gibi olsam, ben yemek yapınca bana tarifsiz bir minnet duyulmasını istiyorum. Duyulmadığını hissettiğimde saçma birşeye özenmişim gibi geliyor.
Ya dedim mutfakta kendi kendime , ne minneti, ne şükran'ı.
Kim gibi olmak istiyorsun ?
Böyle bakınca ;Babaannem karıştırmazdı, eleştirileri de duymazdı.
Tasuliça( Anastasia'nın kısaltılmışı arkadaşları ve ailesi o'na Tasula der ) şekeri az mı olsaydı ka fasulyenin , dese bir arkadaşı, yok böyle olur bu ! der, takmazdı.
Her konuda keskin tarifleri olan annemin aksine babaannemin tarifleri ölçüsüzdür. Eli lezzetlidir. Kendi karar verir , olmuştur ya da olmamıştır. Olmadıysa da ilk kendi söyler.
Yağı da bol tutar ama vıcık vıcık olmaz. Mutfağı dağınıktır, öyle yine annem ya da anneannem gibi çamaşır suyunun keskin kokusu gelmez burnunuza ama kendine ait bir düzeni vardır işte.
İleri yaşlarda halam ve gelinleri bu kadının mutfağını hep didik didik temizlediler. Kendi aralarında da konuştular ...ben bir ara kimse o'nun hakkında konuşmasın diye kendim yeltendim temizlemeye.
Evet sanırım temizlik kısmını sevmiyordu :)
Bu arada eve kim gelip giderse hemen kendine asistan yapar, yamak yapar. Yemeğin kritik anlarında müdahale eder ama halamı, annemi bir davet zamanıysa gayet sıkı çalıştırır. Ama övgüyü o alır!
Şahane bence :) E bir işin ustası olmak ta böyledir zaten...
Denemek lazım Bade..Bol bol denemek. Tasuliça gibi yemek yapmak da kolay değil, Tasuliça gibi yaşamak ta...
Belki de Tasuliçamu seni kaybetmeden bol bol yanına gelip feyz almak...
Yemek için de , yaşamak için de.....
Bir gün karşı komşusu Sofula'nın kızı 'Tasula Teyze; sizin evden dumanlar çıkıyor, koş ! ' sokakta görünce.
Babaannem gelir eve ( eskiden beyaz çamaşırlar kaynatılırmış ocakta, babaannem de unutmuş ocakta çamaşırları ) bakar ev duman içinde.
Ne oldu Tasula Teyze iyi misin? der kız kapıdan , içerisi görünmüyor çünkü.
Babaannem bağırır dışarı doğru...
İyi oldu Yasemin iyi oldu, bir bunu denememiştim DON KEBABI oldu... :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder