Artık çok az Beyoğlu'na gidebiliyorum...
Beyoğlu'na gitmeyince de kendimi olan bitenden bi haber hissediyorum.
Gidiyorum yetmiyor...
Hep başka bir şey daha geliyor aklıma yapılacak...
Binaların tepelerine bakıyorum da bakıyorum, yıllardır bakıyorum bazılarını ezberime kazıdım.
Daha çoğunu kazımak istiyorum.
Şarap içip peynir yiyorum aklım gözlemede kalıyor...
O'nu yesem bira balık istiyorum...
Böyle sürüp gidiyor.
Yoldan simit alsam , kestane, kestane alsam dondurma gözüm...
Kitapçıları da gezmek istiyorum terkosu da....
Markizde de oturmak istiyorumŞİMDİ'de de ...
Ayran gönüllülük, doyumsuzluk gidiyor.
Hem saatlerce tünelde gelen geçeni izlemek istiyorum hem sinemaya gitmek.
Hem klise gezmek istiyorum hem kaybolmak...
Her gidişimde daha eskileri sindirmemişken yeni mekan açılmış oluyor.
Eksiği kapatmak için time out, istanbul life hatim indiriyorum.
Bu sefer merakım ikiye katlanıyor.
Gece gitsem akşamüstü gitmediğim için, akşamüstü gitsem hiç kahvaltıya gitmediğim için merak içindeyim...
Baharda gitsem karlı halini hayal ederim.
Demirören pasajı açılmış mesela.
Ne olabilir ki diyor bir yanım diğer yanım ilk iş buraya da gelmek lazım diyor...
Bir cafenin önünden geçiyorum atıyorum salı akşamı jazz keyfi diyor bakıyorum perşembe uffluyorum...
Ama hala Galatasaray Lisesinden aşağısını seviyorum.
İstiklal'de cidden sabah h.içi yürüyüş yapmak çok mest edici olur ama öğleden sonra değil.
Eski mekanların yeniden canlandırılmasını seviyorum...
Artık interland daha da büyüyor, şişhane, tophane ve karaköy'de de yapılacaklar ve görülecekler var.
Cihangir başka bir merak konusu zaten.
Bir algı cümbüşü...
Trafik yüzünden h.sonu tercih etmiyoruz , h.içi zaten sistem malum, Kaan'a uzak olmama seçimi.
Nasıl olcak bu 3 ayda 1 gitmelerle bilmem.
Hep bir hasretlik, hep bir yetmezlik...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder