24 Ekim 2011 Pazartesi

I have nothing ıf ı don't have you...

ilk kez kardeşim olduktan sonra ben şehit haberlerini duymaya başladım...
yani 10 yaşından sonra hep kulaklarım dikildi...
daha öncesinde haberleri düzenli dinleyen bir ailede ben bu acı haberi ayaklarını kaybettiler diye anlardım...
dedem ve anneannemin de işine gelirdi bunu bu şekilde duymam- anlamam.
anlamaya başladığımda fena koymaya başladı.
neyin nasıl  neden olduğunu anlamak daha da acıydı.
okudukça herşey karmakarışık..
hak verdikçe korkmak...
biz hepimiz bu gerçekle büyüdük...
benden habersiz kermo askere gitmeye karar verdi ve geldi ben seninle evlenmeye karar verdim askere gidiyorum dedi.
bunun romantik bir evlenme teklifi olduğunu düşünüyor hala kendisi.
kuraları beklerken korkudan neler yaşadım- yaşadık...
denizci oldu bir ohh çekmiştik...
oysa ki bu öyle birşey değil ki...
hala kardeşim askere gitmedi.
ve şimdi 2,5 yaşında bir oğlum var...
en yakınınızdaki çembere değmedikçe biraz daha az acıtacağını düşünerek acıdan kaçmak..
hep o korku...korkuyla yaşamak...
hep birşeyler olacağına dair ümit...
geçenlerde kişilik envanterleri konusunda birlikte çalışmaya başladığımız şirketin Belçikalı yetkilileri Türkiye için yaptıkları norm çalışmalarında, Türklerin başkalarına çok zor güvendiklerini ve şüpheyle yaklaşan bir toplum olduklarını söyledi...
sadece bu korku ile yaşamak bile yetmez mi?
yeter de artar bile...
terör HSBC binasını patlattığında ben güvenlik sektöründe çalışıyordum..
gün aşırı alış veriş merkezlerine birşeyler olacağına dair ihbarlar alınıyordu...
tek tek yakınlarımı kontrol altında tutmaya çalışıyordum.
kimse bir yere gitmesin istiyordum...
kimi nereye kadar neden ...
nasıl bir çığlık atar insan bu haber kapısına gelince...
ne avutur?
nasıl olur...
bunları düşünmek bile nasıl böyle kavurur...
doğum tarihleri, terhis olma zamanları, kimisi baba, kimisi en kıymetli oğul, ağbi, belki evin direği...
hepsi gencecik...
genç olmasa ne olur...
zamansız...
çok zamansız...
canımız yanıyor, hep yanıyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder